Uzaktan Eğitimde Gelişim

  1. Anasayfa
  2. Uzaktan Eğitimde Gelişim
  • Uzaktan Eğitimde Gelişim

    Uzaktan Eğitimde Gelişim

    İstanbul Arel Üniversitesi Rektörü Prof.Argun Karacabey ile Röportajımız



Üniversite online/uzaktan eğitim uygulamasını ne kadar süredir uyguluyorsunuz?

Üniversite olarak sizin ve öğrencilerinizin adaptasyonu nasıl oldu, süreçten ve

yaşadıklarınızdan bahseder misiniz? 

 

Arel Üniversitesi 6 tane uzaktan eğitim ile yürütülen yüksek lisans programını yaklaşık 7 yıldır devam ettirmekte. Ayrıca ön lisans ve lisans düzeyinde 10’a yakın ortak ders Üniversitemizin öğrencilerine uzaktan eğitim yoluyla verilmekte. Bu nedenle gerek akademisyenlerimiz gerek öğrencilerimiz bu eğitim yönetimine çok uzak değiller. Bunların yanı sıra yaklaşık 1 yıl önce akademik personelimize online ders geliştirme konusunda e-eğitmen sertifika programı vermeye başladık. Pandemi başlayana kadar neredeyse akademik personelimizin yarısı bu eğitimini tamamlamıştı.

 

Saydığım bu nedenlerle pandemi nedeniyle uzaktan eğitime geçmek zorunda kaldığımız zaman, bu eğitim modeline çok uzak olmayan hatta bu alanda yetkin bir öğrenci ve öğretim elemanı kadrosu ile ilerlemek bizim en önemli avantajımız oldu.

 

Eğitim modeli tek başına bu süreçte belirleyici değil kuşkusuz. Sınırlandırmalar, sokak yasakları gibi alışık olmadığımız uygulamaların yarattığı psikolojik etkiler nedeniyle tüm dünyada olduğu gibi bizde de bazı sorunlar oldu kuşkusuz. Ama bunları tek başına eğitim modeli ile ilişkilendirme yanlış olur.

 

Uzaktan eğitim sistemlerini, aynı kara tahta gibi ders vermenin bir aracı olarak düşünüp, ders verme faaliyetinin içeriğinde bir değişiklik yapmadan ilerlemek; sonrasında da bu eğitim faaliyetinden örgün eğitimde olduğu kadar fayda beklemek doğru değil. Uzaktan eğitim ile verilecek derslerin bu yönteme uygun olarak tekrar değerlendirilmesi, tekrar geliştirilmesi gerekir. Ancak o zaman uzaktan eğitimden fayda elde etmek mümkün olacaktır. Ancak gerek biz gerek bütün dünyadaki eğitim kurumları derslerin dönüştürülmesine olanak verecek bir zaman bulamadan uzaktan eğitimin içinde buldular kendilerini. En önemli sorunun bu olduğunu düşünüyorum.

 

Üniversite SEM’leri, eğitimleri seçerken neye göre seçiyor ve eğitim içerikleri nasıl belirleniyor?


Üniversitelerin 3 temel amacından biri topluma hizmettir. Bir üniversitenin topluma hizmet etmesi için Sürekli Eğitim Merkezleri önemli bir araçtır.


Üniversiteler açısından topluma hizmet üniversite bünyesinde üretilen bilgi ve birikimin topluma aktarılması veya toplum hizmetinde kullanılması anlamına gelir. Dolayısıyla bir üniversite kendi uzmanlık alanları çerçevesinde geliştirdiği akademik bilgi birikimini sürekli eğitim merkezleri aracılığıyla toplumla buluşturmayı amaçlamalıdır. Örneğin dış ticaret programı/bölümü olan üniversitelerin bu konuda SEM bünyesinde program açmaları akılcı olacaktır. Kendi uzmanlığı olmayan alanlarda eğitimler düzenlemek orta-uzun vadede hem üniversitenin marka değerine hem de eğitimlere katılanlara fayda değil zarar verir.


Bir eğitimin açılmasına karar verildiği zaman, o eğitime katılacak kişilerin eğitim sonunda kazanması istenen yetkinliklerden yola çıkarak eğitim içeriğinin belirlenmesi gerekir. İçerik nihai olarak, eğitmenin veya üniversitenin isteklerini değil, eğitime katılacak bireylerin ihtiyaçlarını temel alarak geliştirilmelidir.


Bu nedenden dolayı eğitim içeriğinin de yapılacak her eğitimden sonra alınacak geri bildirimler ile güncellenmesi ve iyileştirilmesi gerekir. Bu süreç eksiksiz çalıştırıldığı takdirde işe yarar, hem katılımcıyı hem de eğitim vereni tatmin edecek içerikler ortaya çıkacaktır.


 ArelSEM’de eğitmenler hangi kriterlere göre belirleniyor? Eğitim öncesi ve sonrası değerlendirmenizi nasıl yapıyorsunuz?

 

Biraz önce belirttiğim gibi SEM’lerin asıl işlevi Üniversite bünyesinde yaratılan bilgi birikimini toplumla buluşturmaktır. Bu bilgi birikimini aktarma işlevini de en iyi bilgi birikimini oluşturanlar gerçekleştirebilir. Dolayısıyla ilk bakılacak yer üniversitenin kendi insan kaynağı olacaktır. Ama zaman zaman teori ile pratiğin bir araya geldiği eğitimlerde söz konusu olabilir. Bu gibi durumlarda sahadan profesyonellerin de kullanılması anlamlı olacaktır.



Öğretim üyeleriniz ile öğrencilerinizin sadece online eğitim sürecinde değil diğer tüm iletişimlerini kurmalarını bu dönemde nasıl sağlıyorsunuz? Bunu standardize ettiniz mi, ne önerirsiniz?


Günümüzde en az sorunlu olan işlev sanırım iletişim kurmak olsa gerek. O kadar farklı yöntemler ve araçlar ile iletişim kurmak mümkün hale geldi ki artık bu bir sorun olmaktan çıktı. Burada asıl sorun iletişimin taraflarının istekli olmasında yatıyor. İsteklilik karşı taraf ile iletişimi mümkün kıldığı kadar karşı tarafı dinlemeyi de içermeli. Bu niyet olduktan sonra iletişim araçları yeterlinin ötesinde.


Yine de öğrenci işleri gibi, PDR gibi birimlerimiz için zamanı önceden belirlenmiş ve duyurulmuş, online mecralarda görüşme toplantılarımız var.


Yaşadığımız dönem bildiğiniz gibi üniversite tercih aşamasındaki öğrencilerin de bu tür bir iletişim içine girmesine neden oldu. Tercih danışmanlıkları, tanıtımlar gibi birçok faaliyet için de benzer şekilde online görüşmeler, toplantılar ayarlayarak süreci devam ettiriyoruz. Gördüğüm kadarıyla yeni nesil bu iletişim yönteminden de oldukça mutlu.


Üniversite olarak özel sektör/sanayi iş birlikleri yapıyor musunuz? Bugüne kadar neler yapıldı, hangi amaçla yapıldı?


İstanbul Arel Üniversitesi olarak en çok önem verdiğimiz konulardan birisi sektörün ihtiyaçlarına uygun mezunlar yetiştirmek. Bu amaçla kurduğumuz ARELPRO adlı bir birimimiz var. Kobilerden holdinglere, şirketlerden markalara yüzlerce kuruluşla anlaşmamız bulunuyor. Bu sistemin en önemli unsuru “Markalı Dersler”. Öğrencilerimiz mevcut müfredatları kapsamında sektör profesyonellerinden mesleki dersler alıyor. Daha okul sıralarındayken iş dünyasıyla buluşuyor, network oluşturma şansı yakalıyorlar. En önemlisi sektörün beklentilerine uygun yetkinlikler kazanıyorlar. Üstelik bunu mevcut ders programları içinde yapıyorlar. Son iki yılda 30’dan fazla markalı dersimiz ve çok sayıda atölye çalışmamız oldu. Tüyap, Aktek Bilişim, HD Holding, Genel Havacılık, Skechers Türkiye, GittiGidiyor, Dimes, Teyvaş, Pınar, Nocturne, Albayrak Holding geçtiğimiz dönem öğrencilerimizle bir araya gelen markalardan bazıları. Bunların dışında öğrencilerimizin de aktif rol aldığı sektörle birlikte yürüttüğümüz Ar-Ge projelerimiz de devam ediyor.


Eğitim sektörünün gelişimini nasıl buluyorsunuz? Önümüzdeki dönem eğitim sisteminde neler bekliyorsunuz ?


Eğitim sektöründe halen bir yenilenme, yapılanma süreci devam ediyor. Ben bu sorunun cevabını, içinde de bulunduğum vakıf üniversiteleri ile başlayarak vermek isterim.


Bizim gibi vakıf üniversitelerinin yaşları çok genç. En yaşlı vakıf üniversitesi bile, dünya ölçeğinde düşündüğümüz zaman çocukluk yaşlarına yeni geldi denilebilir. Bunun yarattığı sıkıntılar var. Bir taraftan kendi içimizdeki yapılanma sorunları, diğer taraftan vakıf üniversitelerinin halen birçok açıdan muğlak olan, tam netleştirilmemiş hukuki zemininin yanı sıra her geçen gün gelişen ve değişen hayat ve beklentiler en önemli zorluklar olarak karşımızda duruyor. Bu sistemin yerleşmesi için daha zaman gerekecek.


Genel olarak eğitime baktığımızda ise, başta biz veliler olmak üzere tüm toplumda eğitime bakış, içerikten bağımsız sonuçta ne elde edileceğine yoğunlaşmış durumda. Yani ilkokula çocuğunu başlatacak anne babalar, hangi okulda nasıl eğitim alacağı ile ilgilenmek yerine, çocuklarının o okuldan sonra nasıl bir okulda devam etme şansı olduğuna bakıyorlar. Üniversite düzeyinde de bu değişmiyor. Hangi bölümü, hangi üniversiteyi bitiren nasıl bir işe girecek dışında, adaylar fazla düşünmüyorlar.


Eğitimin içeriğini bir kenara bıraktığınız zaman konu “diploma veya sertifika almak” haline dönüşüyor. Bu kısa vadede bireylere fayda yaratsa bile orta uzun vadede ülke için kaygı verici. Çünkü eğitim kurumları da ister istemez adayın talebine veya seçim kriterine göre kendini dönüştürüyor.


Eğitim sektörü, aslında muhafazakar bir yapıya sahip. Dönüşmesi, gelişmesi birçok sektöre göre çok daha yavaş. Bu durumu tespit için geçmiş 50 yıla bakmak yeterli. Tamam, eğitimde tableti, akıllı tahtayı kullanmaya başladık ama araçların gelişimini bir kenara bırakırsanız geçen süreye göre yeterli değişimin yaşanmadığını görebilirsiniz.