Ekonomide Organik Dijitalleşme

  1. Anasayfa
  2. Ekonomide Organik Dijitalleşme
  • Ekonomide Organik Dijitalleşme

    Ekonomide Organik Dijitalleşme

    Lukwise Röportajları - Atilla "FÖŞ" Yeşilada


Atilla Bey, siz bizim için, yıllardır ekonomi konusunda takip ettiğimiz, en güvenilir kaynaklardan birisiniz. Daha önceleri televizyondan sizi dinleme imkanımız olurken, önce paraanaliz.com üzerinden, daha sonra da youtube kanalınızdan sizin değerlendirmeleriniz ve fikirlerinize ulaşma imkanımız oldu. Neden dijitale geldiniz sorusundan daha çok merak ettiğimiz, dijital kanallara geçtikten sonra neler oldu, günlük rutininize neler eklendi? Çalışma düzeniniz, okuduklarınız, diğer işlerinizin akışı vs. değişti mi? Siz bunların zaman planlamasını nasıl yapıyorsunuz?

 

 Öncelikle dijitale geçme kararımı uzun uzun planlanan  bir kariyer planı ya da iş modeli değişikliği sonunda aldım demek isterdim, ama bu yalan olur. Bir arkadaşımın teşvikiyle YouTube’da video çekmeye başladım. Türkiye’nin böyle bir bilgiye ihtiyacı varmış ki, belirli bir başarı elde ettim.  Ancak, daha sonra kendimi bu mecrayı tanımaya verdim.

Gelecek sosyal medyada. Artık geleneksel kanal olan ana akım medya terkediliyor. Bence şu anda Türkiye’de eksik olan reklam verenin insanların bilgi edinme ve eğlenme alışkanlıklarını yanlış okuması. Sosyal medya daha fazla reklam ve sponsor cezbetmeyi hak ediyor. Bu değişimin de bir kaç yıl içinde gerçekleşeceği görüşündeyim.

 

Sosyal medya faaliyetlerim iş akışımı önemsiz şekillerde değiştirdi.  Ancak bunu söylerken, öncelikle sosyal medya öncesi iş yaşamımı tarif etmeliyim. Ben zaten evden ve esnek çalışan bir iş insanıyım. Zamanımı öğrenmek ve içerik üretmek arasında ikiye bölünmüş durumdaydı. Bu yüzden sosyal medyada etkinliğimi artırmam iş akışımda kayda değer bir değişim yaratmadı.

Sadece kendimi ifade ettiğim, analizi sattığım kanallar değişti.


 

Youtube yayınını yaparken en çok hangi konulara önem vermek gerekir sizce? Yayını hazırlarken öncesinde ve sonrasında size destek olan bir ekip var mı?

 

YouTube ve tüm sosyal medyada samimiyet ve izleyicini bilgi seviyesine göre içerik hazırlamak çok önemli. Ben zaten karakter olarak kamera karşısında çok rahat konuşan bir insanım. Daha önce de 10 yıllık part-time bir TV kariyerim vardı.

YouTube yayınlarıma bu anlamda hazırlık yapmıyorum. Bir kaç tablo ve grafik dışında da metin hazırlamam. Eğer bilgiyi hazmetmediyseniz, prompterdan okumak suni kaçıyor.  Yaşım 60 ama elden geldiğince gençlik kültürünü takip ederek nasıl konuşulduğunu, moda terimleri ve trendleri anlamaya çalışırım. Bunu amacı taklit değil, izleyiciye “kendi akıl dilinde erişmek”.

 

Yapım hazırlıklarını tek başıma hallederim. Ama, videolarımı editleyen ve pazarlayan profesyonel bir ekibim var.

 

Türkiye’de gördüğüm bir hatayı işaretlemek isterim. İzleyici sürekli sansasyonel, siyasi duruşu vurgulayan, döviz ve yatırıma yönelik içerik istiyor. Bu talebe göre üretenlerin büyük kısmı piyasada tutunamayacak. Çünkü mali piyasaları tahmin etmek çok zor ve ortada kriz yokken “kriz var” diye bağırmak  bir süre sonra itibarı düşürüyor.

 

Ben hızla takipçi çekmek veya bu faaliyetten gelirimi kısa vadede maksimize etmek niyetinde değilim. Çektiğim videoların veya paylaştığım içeriklerin önemli bölümünün trafik cezbetmeyeceğini de önceden seziyorum. Ama, topluma istediğini değil, ihtiyacı olanı vermek, bir süre sonra özgün, sadık ve bilnçi bir takipçi kitlesi oluşturuyor. Bunlar çok yavaş büyüyecek, fakat orta vadede rakip veya meslektaşlarıma nazaran daha kalıcı olacağım kanaatindeyim.

 

Türkiye açısından en büyük eksik yabancı dilde YouTube veya twitter-Instagram içeriği üretemememiz. Halbuki tüm dünyada ekonomi, yatırım, iş ilişkileri,  kültür turizmi ve siyasi gelişmeleri öğrenmek nedeniyle Türkiye’de ne olup bittiğini öğrenmek isteyen keşfedilmemiş bir izleyici kitlesi var. Bu kitleye yönelik ayrı YouTube (Real Turkey Channel) ve Facebook ve tTwitter’da sadece İngilizce içerik ürettiğim hesaplar oluşturdum.  Nihayetinde sadece İngilizce içerik sunduğumuz www.paturkey.com adlı bir websitemiz var. Uluslararası takipçiyi yakalamak ve sadakatini sağlamak yerli piyasaya hitap etmekten çok daha zor ve uzun soluklu bir çaba. Ancak, gerek bu meslekte kalıcılık gerekse gelir maksimizasyonu açısından İngilizce yayın şart.

 

Eğer maddi imkanım ve yeterli kadrom olsa, yalnız ekonomi-finans değil, tarih, arkeoloji, siyaset, sanat,  sosyoloji vs gibi konularda Türk düşünce ve birikimini yansıtacak videolar çekecek bir kadro oluşturur, bir anlamda içerik fabrikası olarak kurumsallaşırdım.

 

 

Youtube üzerinden bir eğitim kanalı oluşturmaya çalıştığınızdan bahsetmiştiniz. Bu eğitim kanalı hakkında bilgi verebilir misiniz?

 

PAMagaza.com adını verdiğimiz websitesi vasıtasıyla ben ve ortağım Cüneyt Akman sanal eğitim alanına girdik. Bence Covid-19 belası geçip gittikten sonra da Türkiye’de sanal eğitime çok ihtiyaç olacak, çünkü üniversiteler mesleğe yönelik pratik bilgi veremiyor. Üniversitelerin eksiğini çok ucuz bir bedelle kapatmak niyetindeyiz. İlk tecrübemiz, Haziran ayında yaptık. 7 hocayla 100 kişiye eğitim verdik. Bu kış daha geniş bir kadro ve ders seçeneği ile öğrencilerin karşısında olacağız. YouTube kanalımda da işinsanlarına yönelik özel içerik hazırlamaya başladım. 

 

“…30 yıldır ekonominin içinde yüzerim yani. Ama hala kendime usta demedim, hergün ne kadar çok bilmediğim konu olduğuna hayıflanan bir öğrenciyim. Kendime asla “ekonomist” payesini layık görmedim, ama mesleğime aşığım ve onun bir şerefi olduğunu düşünüyorum.” demişsiniz. Neden böyle düşünüyorsunuz?

 

Söylediklerim kişisel felsefemi yansıtıyor. Ben kendimi öğrenmeye adadım, her şeyi bildiğini zanneden aslında en kara cahildir.  İnsanlığın ışık hızında evrilen eşsiz bilgi hazinesi, sürekli yeni keşif gezileri gerektirir.  Yalnız kendi branşımda değil, aklımın erebildği kadarıyla antropolojiden, linguistiğe, astro-fiziğe kadar her konuda bilgi dağarcığımı genişletmeye çalışırım. Şahsi kanaatim sürekli bilgi dağarcığını yenilemeyenlerin topluma kanaat önderi olarak hizmet edemeyeceği yönünde.

 

Ama daha derin bir mesele var benim için, herkesin hayatta bir hedefi var. Benimki de ölünceye kadar öğrenmek.

“Mesleğin şerefi var” deyimi ve uyarısını hem iktidara yaranmak uğruna garip fikirler üretip, genel kabul görmüş öğretilerden uzaklaşıp teoriyi inkar edenlere, hem de mesleki baskı yüzünden gerçekleri gizlemeyi tercih eden genç meslektaşlarıma yaptım.

Biz Hipokrat yemini etmedik, ve ekonomi de bir bilim dalı değil, sosyal bir disiplin. Ancak, bunlara rağmen içerik üretirken  bilim felsefesinin temel kurallarına sadık kalmamız, söylediğimiz herşeyi empirik bulgular veya genel kabul görmüş teorilerle destekleme görevimiz var.

 

Şahsen bu meseleyi vicdani sorumluluk olarak görüyorum. Eğer yazdıklarım veya söylediklerim gece uykumu kaçırıyorsa, hata yapmışım demektir. Fikirler dünyanın en nadide ve korunması gereken hazineleri, bunları maddi menfaat uğruna veya politik baskıdan kaçınmak için kirletmek benim açımdan içinden çıkılması çok zor bir ahlaki ikilem yaratıyor.

 

 

Son dönemde Türkiye’deki girişimlerin önemli yatırımlar aldığını ve bu alana yatırım tarafında da ilginin arttığını görüyoruz. Türkiye’de girişimciliği siz nasıl görüyorsunuz? Girişimcilere önerileriniz nelerdir?

 

Türkiye gerçekten yüksek teknoloji üreten ve katma değeri yüksek mal ve hizmetler ihraç eden bir topluma dönüşecekse, bunun tek yolu girişimcilerin önünü açmak ve onların rahatlıkla üreteceği bir sosyo-politik ekosistem yaratmaktır. Bence Türkiye’de girişimci ruhu var, yeterli bilgi donanımı da var. Eksik olanların başında hükümetin hedefiyle pratiği arasında çok ciddi tezatlar olması. İfade hürriyeti, akademik hürriyet, yargı bağımsızlığı, çok sesliliğe tolerans ve fikri mülkiyet hakları baştan aşağı yeniden düzenlenmeden Türkiye’nin girişim kültürüne dönüşmesi imkansız. Öte yanda, girişimci arkadaşlar “fikri” projeye çevirme konusunda biraz tembel. En son olarak da, Türkiye’de kurumsal (mali) birikimler milli gelire nazaran çok düşük. Halbuki, daha zengin ülkelerde kurumsal birikimlerin girişim sermayesi arz ettiğini görüyoruz. Türkiye sermaye eksiğini dışarıdan sermaye transferi ile tamamlamak zorunda, fakat yukarıda arzettiğim sosyo-politik ortamdaki aksaklıklar girişim sermayesinin yeterli miktarlarda üreticiye akmasına en büyük engel. 

 

Sizin de yazdığınız kitaplarınız var, kendi alanınızda. Peki siz son dönemde hangi kitapları beğendiniz ve okumamızı önerirsiniz?

 

Utanarak itiraf ediyorum, 55 yaşıma kadar bir kitap kurduydum, evimde 2.500 kitap var,  ama artık sadece Internet ve sosyal medyadan öğreniyorum. Çok istememe rağmen kitap okuyamıyorum. Örneğin, Jared Diamond’ın 1000 sayfaya yaklaşan yeni kitabını okuma yerine, YouTube’da onunla yapılan bir söyleşiyi 1 saatta hatmetmek çok daha kolay.